1962 yılından beri yürütülmekte olan Acemhöyük kazılarında bugüne kadar 29 adet taş kap ve parçası ele geçmiştir. Malzemenin bir kısmı Prof. Dr. Nimet Özgüç tarafından daha önce yayınlanmıştır[1]. Ancak son yıllarda ele geçen buluntular ile çoğu küçük parçalar üzerinde yapabildiğimiz tamamlamalar Acemhöyük taş kaplarının tümünün ele alınmasını gerektirmiştir. Bu konuda çalışmama izin veren sayın hocam Prof. Dr. Nimet Özgüç'e içtenlikle teşekkürlerimi sunarım.
Acemhöyük buluntuları içinde özgün bir grubu oluşturan kapların yapımında radiolarit, kalker, mermer gibi tortul ve metamorfik; bazalt, obsidiyen (volkan camı) ve kuvars (kaya kristali) gibi püskürük taşlar kullanılmıştır. Ele geçen kap ve parçalarından 12’si kaya kristali, 10’u obsidiyen, 3’ü mermer, 2’si radiolarit, 1’i kalker, 1’i ise bazalttandır.
Taş kapların büyük grubu höyüğün güneydoğusunda yer alan Sarıkaya Sarayı’nın 17, 19 ve 20 numaralı odalarında bulunmuştur[2]. Bu sarayın batı ve kuzey yönlerindeki uzantılarda birer, höyüğün kuzeyindeki Hatipler Sarayı’nın doğusunda bir, höyüğün batısındaki Yanmış Bina’da iki, Aşağı Şehir’de ise bir parça ele geçmiştir. Taş kap ve parçaları Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi (AMM) ile Niğde Müzesi (NM) nde korunmaktadır.
KAYA KRİSTALİ KAPLAR
Mohs ölçeğine göre sertlik derecesi 7 olan kuvars saf haldeyken renksizdir. İçindeki yabancı maddelere ya da maden oksitlerine göre değişik renklere sahip çeşitleri de mevcuttur. Doğada yaygın olarak bulunur. Saf haldeki kuvars kaya kristali ya da necef olarak adlandırılır. Anadolu’da Eski Tunç Çağında boncuk, iğne başı ya da diğer küçük eşyaların[3] yapımında yaygın olarak kullanılan bu mineralin adı yazılı belgelerde de geçmektedir[4]. Renksiz ve saydam olan bu taştan Acemhöyük’te figürin, asa başları, kadeh ve vazolar yapılmıştır.
1 - Figürin:
Hatipler Sarayı’nın doğusunda bir boğa figürinine ait küçük bir baş parçası ele geçmiştir (Ac. m /14, NM. 3-267-81 : mev. uz. 1.5, mev. gen. 1.2, baş y. 0.9 cm. Res. 1 a-b). Eser, taşın yapısal özelliği nedeni ile şematik olarak işlenmiştir. Çenenin altı düzleştirilmiş olup burun uzun ve küt, ağız ise hafifçe yuvarlatılarak biçimlendirilmiştir. Yanakları, ağzı ve burundan ayıran hat birer yivle belirtilmiştir. Ağız düz bir çizgi, burun kanatları ağza doğru yaklaşan iki yiv halindedir. Gözler 2.5 mm. çapında ve düz olarak kesilmiştir. Göz çukurunun çevresinin zedeli olması, gözün ne şekilde yapıldığının tam olarak anlaşılmasını engellemekle birlikte, Kaniş heykelciğinde[5] olduğu gibi, etrafının altın bir halkayla çevrilmiş olduğu düşünülebilir. Göz çukurunun üstünde, başı boydan boya geçen 1 mm. çapındaki delik, ayrı parçadan, büyük bir olasılıkla altından yapılan boynuzu; bunun altındaki 1 mm. çapındaki oyuk ise kulağı tutturmak için hazırlanmıştır. Baş, boynuz deliğinin ortasından itibaren kırılmıştır.
2 - Asa Başları:
Sarıkaya Sarayı’nda ele geçen kaya kristali buluntular arasında üç asa başı dikkati çekmektedir. Üçü de hafif basık küre biçimindedir (Res. 2 a-c). İçleri, dış yüzlerinin şekline göre oyulmuş, dışları iyice cilalanmıştır. Res. 2 a-b deki örnekte sapın geçme yeri gövdeye oranla daha fazla inceltilmiş, kenarı düzleştirilmiştir. Sap deliği 2 cm. çapındadır. Ayrıca asayı sabitleştirmek için gövde üzerine 0.4 cm. çapında bir delik daha açılmıştır. Üst kısmında yer alan 1.8 cm. çapındaki bir yiv ise aplik için hazırlanmıştır (Ac. e Etütlük AMM. mev. y. 3, ç. 4.6, kalınlığı üstte 0.7, sap deliği kenarında 0.3 cm. Çiz. 1 a). Aynı şekilde hazırlanmış aplik delikleri Acemhöyük fildişi eserlerinde ve tüf oyun tahtasında da bulunmaktadır[6].
Bir öncekinden biraz daha büyük olan ikinci asa başı parçasında (Ac. e. Et. AMM. mev. y. 5.2, kal. 1.2 cm.), üst çapı 0.8 cm., alt çapı 0.4 cm. olan ve kademeli olarak açılmış bulunan bir aplik deliği korunmuştur (Res. 2 c; Çiz. 1 b).
Gövdeye ait bir parçanın korunduğu üçüncü asa başı parçasının mev. y. 4. 1, gen. 4.3, kal. 1.1 cm. dir (Ac. e. Et. AMM. Res. 2 sağ baştaki; Çiz. 1 c).
Mermer, kireçtaşı, diorit, hematit, serpantin gibi taşlardan yapılmış topuz ya da asa başı olabilecek örnekler Anadolu’dan tanınmaktadır. Bunlarda sap deliği boydan boya açılmıştır. Acemhöyük asa başlarının içleri ise yuvarlak olarak oyulmuştur. Bu kısma geçirilen, büyük bir olasılıkla ağaç ya da fildişinden yapılmış asa, yanlardaki deliklerden sabitleştirilmektedir. Bu durumda asa ile asa başı arasında kalan boşluğu açıklamak güçtür, içlerinde herhangi bir kalıntı izine raslanmamış olması bu boşluğun yumuşak bir maddeyle doldurulma olasılığını azaltmaktadır. Işık kırılmasını sağlamak yoluyla başa daha renkli bir görünüm kazandırmak amacı ile bu boşluğun özel olarak yapıldığı düşünülebilir.
Girit ve Miken’de bulunmuş ve değişik malzemelerden yapılmış olan bu tip örnekler ise kılıç kabzası olarak kullanılmıştır. Kaya kristalinden şekillendirilmiş kılıç kabzaları içinde Knossos’ da ele geçeni[7] Acemhöyük örneklerine benzemektedir.
3 - Vazolar:
Sarıkaya Sarayının 19 numaralı odasında bulunmuş olan ve tamamlanabilen kaya kristali vazolar iki değişik form göstermektedir:
a) Ağız kenarı, gövde ve dip parçalarının yanı sıra N. Özgüç’ün yayınladığı tamamlanabilen iki vazo[8], Acemhöyük’de çeşitli boyutlarda, fakat şekil bakımından birbirine benzer en az beş vazonun varlığını ortaya koymuştur (Res. 3-8; Çiz. 2-8b). Vazolar dışa çekik ağız kenarlı, yüksek boyunlu, keskin omuzlu, dibe doğru daralan gövdeli, ufak düz diplidirler (Res. 3-4; Çiz. 2-3). Gövdeleri omuz keskinliğinden başlıyarak, omuza dik 16 düzenli yüzey halinde kesilmiştir (Ac. e/31, AMM. 69-18-66: y. 16.3, gen. 6.7, kulp deliği ç. 0.5 cm. Özgüç, Anadolu X, Res. 4, Lev. XXIII, 1; Ac. e/ 32, AMM. 69-19-66: y. 12.7, gen. 5.7, kulp deliği ç.0.3cm. Özgüç, Anadolu X, Res. 5). Res. 3 deki vazoda yüzeyler daha keskin hatlarla belirtilmiştir. Bir kaide üzerinde durduğu anlaşılan vazo ve parçalarından ikisinin dibine (Res. 3,5; Çiz. 2, 4) oturacağı ayağın şekline uygun olarak birer yiv yapılmıştır. Gövde üzerindeki karşılıklı iki delik, değerli malzemeden yapılmış olması gereken kulpların tutturulması için açılmıştır. Bu deliklerin hizasında, vazoların ağız kenarı üzerinde görülen aşınma, kulpların ağız kenarına üstten tutturulduğunu göstermektedir.
Acemhöyük’ün bu tipe giren vazolarının en yakın benzeri Girit’de Zakro Sarayında bulunmuş (MM III-LM I, İ.Ö. c. 1450) ve ithal olarak değerlendirilmiş olan vazodur[9]. Büyük bir olasılıkla Anadoludan gitmiş olan vazonun boynu, altın kaplı fildişi ve kaya kristali boncuklardan oluşan ayrı bir parça ile bezelidir. Vazonun kulbu, yine boncuk şeklinde kesilmiş kaya kristali tanelerinin bronz bir tele dizilmesi ile oluşturulmuş ve bir delikle gövdeye tutturulmuştur. Acemhöyük vazolarının da bu tipe uygunluk gösterdikleri, ancak çift kulba sahip oldukları kuşkusuzdur.
b) Daha küçük boyda, gövdesi düz olarak bırakılmış bir başka vazo, basit ağız kenarlı, hafif keskin omuzlu, dibe doğru daralan gövdelidir (Ac. e Et. AMM.: mev. y. 6.1, Ağ. ç. 3.1, gen. 4.8, kal. 0.8 cm. Res. 9; Çiz. 9). Korunan kısmından kulplarının olup olmadığı anlaşılamamaktadır.
4- Kadeh:
Yine Sarıkaya Sarayı’nda bulunmuş olan kaya kristalinden bir kadeh parçası, konik kaideli olup çan biçimli bir gövdeye sahiptir. Ancak gövdenin bir kısmı korunmuştur (Ac. e. Et. AMM. mev. y. 2.8, dip ç. 2 cm. Res. 10; Çiz. 10). Bu tipteki kadehlerin benzer örnekleri, Anadolu Grubu mühür baskılarında[10] tanrılara sunulan eşyalar arasında da görülmekledir. Ayrıca benzer formlarda serpantin, steatit, klorit ve kireçtaşından minyatür kadehler EM 1- MM I arasında Girit’de de mevcuttur[11].
5 - Diğer Parçalar;
Sarıkaya Sarayı’nın kaya kristalinden yapılmış değişik kaplarına ait parçaları arasında, düz ve yuvarlak küçük dipler (Res. 11; Çiz. 11) ve çift kulak biçiminde bir kulp parçası (Ac. e Et. AMM. uz. 2.5, gen. 1.5 cm. Res. 12; Çiz. 12) bulunmaktadır.
OBSİDİYEN KAPLAR
Mohs ölçeğine göre sertlik derecesi 6 olan obsidiyenin Paleolitik çağdan beri alet yapımında kullanıldığı bilinmektedir. Bugünkü verilere göre Anadolu’da kap olarak en eski örnek Tülintepe’de bulunmuş olup, Kalkolitik Çağa ait bir kap parçasıdır[12]. Acemhöyük’de riton, tabak ve vazoların yapımında kullanılmıştır. Obsidiyen eşyanın tümü Sarıkaya Sarayına aittir.
1 - Vazolar:
Acemhöyük'ün obsidiyenden şekillendirilmiş vazolarını bugünkü verilere göre dört tipte toplamak mümkündür:
a) Birinci tipe giren vazo, yuvarlak ağızlı, keskin omuzlu ve karınlıdır. Gövde, kırık olan dibe doğru hafifçe genişlemektedir ( Ac. h/18, NM. 3-285- 81: mey.y. 10.5, gen. 6.6., Ağ. ç. 3.4 cm. Res. 13; Çiz. 13). Orjinalinde halka dipli olmalıdır. Karın keskinliğinin hemen üstünde karşılıklı iki büyük (0.5 cm. çapında), ağız kenarı altında aynı hizada yer alan, ancak bir tanesi korunmuş olan iki küçük (0.3 cm. çapında) delik, çift kulbu gövdeye bağlamak amacıyla açılmıştır. Karın genişliği üzerindeki deliklerden birinin içindeki oksitleşmiş bronz parçacıklar, kulp yapımında bronzun kullanılmış olduğunu göstermektedir. Buna göre kulp, ya tamamen bronzdan, ya da değişik malzemeden yapılan parçaların bronz bir tele dizilmesi ile oluşturulmuştur. Vazonun içi, silindir şeklinde oyulmuş, dışı düzgün olarak cilalanmıştır.
Assur Ticaret Kolonileri Çağı’nın keskin omuzlu ve karınlı kaplarının taştan yapılmış bir örneği olan bu vazo, formu ile Anadolu’lu olduğu gibi yerli işçiliğin de ürünüdür.
b) N. Özgüç tarafından yayınlanan[13] Acemhöyük obsidiyen kaplarının en görkemlisi, Res. 14 de görülen vazodur (Ac. e/34, AMM. 69- 21-66: mev. y. 11.5, gen. 7.8 cm. Res. 14 a-b; Çiz. 14). Ağız kenarı hafifçe dışa taşık, boyun yatay, gövde birbirine koşut, verev derin yivlerle bezelidir. Boğumlu kulbunun ağız kenarına bağlanan kısmı hayvan başı biçimindedir. Vazonun ağız kenarını ısırır durumdaki antilop başı şematik olarak işlenmiş, başın üzerine yatırılmış boynuzlar yivlerle belirtilmiştir. Aynı kabın gövdesine ait, ancak birleşmeyen bir parçanın boyna yakın kısmı yatay, gövdesi verev derin yivlerle bezelidir (Ac. d/5, NM. 3-289-81: mev. y. 3.7, uz. 6, kal. 1.1 cm. Res. 14 c).
Gövdeleri yatay ya da verev yivlerle bezeli, bazılarının kulplarının ucu hayvan başı biçiminde olan pişmiş toprak kaplar[14] Acemhöyük’ün III. katında seviyerek kullanılmıştır. Aynı şekilde, yivli ya da kulbu hayvan başı ile biten pişmiş toprak kaplar Kaniş’de ve Kaniş Karumu’nda çok yaygındır[15]. Acemhöyük’ün bu vazosunu Kaniş Karumu’nun II. katında ele geçmiş ve madeni kapların taklidi olarak nitelendirilen pişmiş toprak vazolara göre[16], sayın Mahmut Akok’un çiziminde olduğu gibi (Çiz. 14) tamamlamak gerekir. Boğumlu kulbunun tam paraleli ise Kültepe’nin silex kulp parçasıdır.
c) Obsidiyen vazolorın üçüncü tipi kaya kristalinden yapılanların (3a) formundadır. Ağız kenarına ait iki parçaya göre dışa çekik ağız kenarlı, yüksek içbükey boyunludurlar (Ac. d/6, NM. 3-288-81: mev. y. 3.9, Ağ.ç. 7.5 kal. 0.5 cm. Res. 15; Çiz. 15; Ac.j/79, AMM. 136-2-72: mev. y. 5, gen. 5.5 kal. 0.7 cm. Res. 16; Çiz. 16). Her iki parçanın da ağız kenarı dışında bir çizgi (sığ yiv) bulunmaktadır. Bu çizginin altında, parçalardan birinde 0.45, diğerinde 0.3 cm. çapında birer kulp deliği korumuştur. Bu delikler, kaya kristali vazoların aksine, obsidiyenden yapılanların kulplarının ağız kenarı altına da açılan deliklerden tutturulduğunu göstermektedir.
Aynı, ya da benzer vazoların gövdesine ait iki parça, yüksek içbükey boyunlu ve keskin omuzludur (Ac. d/4, NM. 3-290-81: mev. y. 6, gen. 4.7, boyun kenarında kal. 0.5, dilim başlangıcında kal. 1.1 cm. Res. 17; Çiz. 17; Ac. e/36, NM. 3-286-81: mev. y. 3.9, gen. 4.6, kal. 0.4-1 cm. Res. 18; Çiz. 18). Gövdelerin üzerinde, omuz keskinliğinden itibaren, dik düzenli satıhlar halinde kesilmiş yüzeylerden üçer parça kısmen korunmuştur.
d) Acemhöyük taş vazolarının en büyüğü olan obsidiyen vazonun gövdesinin ancak 18.5 cm. yüksekliğindeki bir kısmı parçalar halinde ele geçmiştir. N. Özgüç tarafından yayınlanan büyük parçası[17], kaya kristali ve kulbu hayvan başı biçimindeki obsidiyen vazolarla birlikte Sarıkaya Sarayı’nın 19 numaralı odasında, küçük bir parçası ise 17 numaralı odanın kuzeyinde, Sarayın uzantısındaki tahrip alanının atılmış toprağı içinde bulunmuştur (Ac. e/33, AMM. 69-20-67: mev. y. 18.5, gen. 6.5, kal. 0.4-0.6 cm. Özgüç, Anadolu X, s. 23, Lev. XXIII, 2; Ac. j/78, AMM. 136-1-72: mev. y. 6.2, gen. 5.3, kal. 0.4. cm. Res. 19 a-b; Çiz. 19). N. Özgüç’ün belirttiği gibi, korunan parçadan vazonun dibe doğru daralan gövdeli olduğu anlaşılmaktadır. Kullanıldığı çağda kırılmış olan vazo, kırılma yüzeylerinin yanma çaprazlama olarak açılan ve bir kenarda 13, diğerinde 10 tanesi korunmuş 0.2 cm. çapındaki deliklerden çapraz olarak geçirilen 0.15 cm. enindeki altın ipliklerle onarılmıştır.
Vazo, Minos riton tiplerinin bir formuna[18] benzerlik göstermektedir. Ancak, Anadolu’lu, yerli malzemeden yapılmıştır.
2 - Tabak:
Acemhöyük’ün tek örnekle temsil edilen tabağı[19], tamamlanabilen en büyük obsidiyen kaplardan biridir (Res. 20 a-b). Bu tabak, İ.Ö. 4. binin sonuna tarihlenen ve yapılan kaynak analizi sonucu Acıgöl kökenli obsidiyenden yapıldığı anlaşılan Tepe Gawra tabağının[20] yakın benzeridir. Tek fark, Tepe Gawra tabağının emzikli oluşudur. Aşağıda yapım tekniklerinde değinilecek Alalah örneği[21] ise, tamamlanmamış olmasına karşın, çağdaş bir benzeridir.
3 - Riton:
Sarıkaya Sarayı’nın kuzeydoğu uzantısında, Saray enkazında bulunmuş olan riton parçası boğa başı biçimindedir (Ac. 83/40, NM. 5-39- 83: mev. y. 6.6, mev. gen. 7.4, mev.uz. 9.8 cm. Res. 21 a-b; Çiz. 20). Dışı temiz bir biçimde yontulmuş, çok iyi cilalanmıştır. Alnın üst kısmında, yüksekliği 1.2 cm., genişliği 2.3 cm. olan kabarıklık koşut 14 dik yivle bezenmiş, iki ucunu boynuzların bağlantısını sağlıyan 0.4 cm. çapında, 0.7 cm. derinliğinde birer delik açılmıştır. Boynuz deliğinin hemen altından başlıyan dört koşut yivden biri alın üzerinde sona ermekte, üçü alın kenarından kıvrılarak burna doğru uzanmaktadır. Yanda, daha sığ olan 2.1 x 1.8 cm. çaplarındaki oval çukurluk, değişik malzemeden yapılmış olması gereken gözün aplike edilmesi için hazırlanmıştır. Göz hizasında arkada yer alan 0.3 cm. çapında ve 0.25 cm. derinliğindeki küçük delik ise ayrı parça halinde yapılan kulağın geçme yeridir. Kabın ağız kenarını başa birleştiren hat, özellikle yanak kısmında belirgindir. Alın kısmı, burun ve yanaklardan keskin hatlarla ayrılmasına karşın, yanak ve küçük bir kısmı korunmuş burun kenarı oldukça gerçekçi bir stilde işlenmiştir. Bardak kenarını oluşturan başın arkası, dikdörtgen biçiminde düzleştirilmiştir. İçte, hayvanın yanağından itibaren burna doğru olan kısım yuvarlak olarak oyulmuştur.
Hitit imparatorluk Çağına ait yazılı belgelerde altın, gümüş, bronz, ağaç, pişmiş toprak yanında çeşitli taşlardan yapılan BIBRU’lardan söz edilmektedir[22]. Hayvan biçimli kapların pişmiş topraktan yapılanları Assur Ticaret Kolonileri Çağında bol örneklerle temsil edilmektedir. Acemhöyük örneği ve Kaniş Karumu I b katında bulunmuş olan steatit kartal başı biçimindeki BIBRU[23], Koloni Çağında da aynı malzemelerin, pişmiş toprak yanında hiç olmazsa taştan yapılanların da varlığını kanıtlar.
Hayvan başı biçimli BIBRU’lar tipindeki bu kaplarda hayvanın ağzı ve burnu kabın dibini, enseden kesilen başı kabın ağız kenarını oluşturmaktadır. İşlevine uygun olarak ağız ya da burun delik değildir. Kabın ağız kenarı doldurma ve boşaltma işleminde kullanılır. Yine bu tip kaplarda göz ya da göz bebeklerine değişik malzemeden yapılan kakmaların uygulandığı anlaşılmaktadır[24].
Öte yandan Acemhöyük ritonu, Knossos’da Küçük Saray’da bulunmuş olan serpantin ritonla eşimsenebilir. Ayrı parçalar halindeki boynuz, kulak ve gözlerini Knossos örneğinde yapıldığı gibi tamamlamak gerekir.
4 - Diğer Parçalar:
Sarıkaya Sarayı’nın obsidiyen kap parçalan arasında:
a) Hafif dışa dönük ağız kenarlı, ağız kenannda kulbunun bir parçası korunmuş, gövdesi yatay yivlerle bezeli bir parça (Ac. d/3, NM. 3-291-81: mev. y. 2.9, mev. gen. 3, kal. 1.1 cm. Res. 22; Çiz. 21);
b) Dışa dönük ağız kenarlı, omuzu üzeri yivli bir kap (Ac. e. Et. AMM. mev. y. 2.7, mev. uz. 4.3, kal. 0.7 cm. Res. 23; Çiz. 22);
c) Halka şeklinde bir dip parçası (Ac. e. Et. AMM. mev. y. 0.9, mev. gen. 2.8, dip ç. 2.8 cm. Res. 24; Çiz. 23);
d) Bir gövde parçasının dibe yakın kısmı (Ac. d. Et. AMM. mev. uz. 3.5gen. 2.3 cm Res. 25) bulunmaktadır.
MERMER KAPLAR
Acemhöyük’ün mermerden yapılan kapları kadeh ve gövde parçaları ile temsil edilmektedir.
1 - Kadehler:
Sarıkaya Sarayı’nın batısında, onunla çağdaş, Yanmış Bina’da ele geçen kadeh (Ac. 80 Et. NM. mev. y. 3.6, gen. 4.7 cm. Çiz. 24), basit ağız kenarlı, yuvarlak omuzlu, dibe doğru daralan gövdelidir.
Aynı formdaki bir başka kadeh parçası ise Sarıkaya Sarayı’nda bulunmuştur (Ac. e Et. AMM. mev. y. 1.9, gen. 2 cm.). Assur Ticaret Kolonileri Çağına ait mühür ve mühür baskılarının çoğunda tanrıların elinde aynı tip kadehlere raslanmaktadır[25].
2 - Diğer Parçalar:
a) Batıdaki Yanmış Bina’da bulunmuş olan bir kap parçası (Ac. 80 Et. NM. mev. y. 2, gen. 1.8 cm. Çiz. 25), basit ağız kenarlı, yuvarlak omuzludur. Ağız kenarı altında bir yiv, gövde üzerinde kabartma olarak yapılmış yuvarlak bir bezek bulunmaktadır.
b) Sarıkaya Sarayı’nın yıkıntısında bulunmuş bir diğer parça, bir kabın omuz kısmına aittir (Ac. e Et. AMM. 4.1 X 4.2 cm.). Omuz üzerinde, çağının pişmiş toprak kaplarında olduğu gibi[26], kabartma olarak yapılmış bezek bulunmaktadır (Res. 26; Çiz. 26).
RADİOLARİT KAPLAR
Acemhöyük taş kapları arasında Sarıkaya Sarayı’nda bulunmuş olan ve bir takım oluşturan kırmızı radiolarit tabak ile altlığı (Res. 27) daha önce yayınlanmıştır[27].
KALKER ALTLIK
Acemhöyük’de ele geçen tek kalker eser, bir altlık parçasına aittir. Aşağı Şehir’de III. katta K/19 plankarede bulunmuştur (Ac. 81 /116, NM. 6-116-81: mev. uz. 16.5, gen. 4.3, y. 3.1 cm. Res. 28; Çiz. 27). Kesiti badem biçimindedir. Korunan kısmın ortasında, alt yüzde, ayağın geçme yeri bir çıkıntı yapmaktadır. Ayak bu kısma boyu 1.9, eni 0.9 cm. olan 2 cm. derinliğindeki dikdörtgen bir delikle tutturulmaktadır. Ayrıca, bu deliğin uzun kenarlarını kesecek biçimde 0.4 cm. çapındaki boydan boya açılan delik bağlantıyı sabitleştirmek içindir.
Altlık, korunan kısmı ve ayak yeri dikkate alınacak olursa, en yakın benzeri olan radiolarit örnekte olduğu gibi üç ayaklı olmalıdır. Ele geçen durumuyla bu kalker altlık, bir saray eşyası olarak yapılmış olan radiolarit altlıktan işçilik açısından daha kaba görünümdedir. Bu durum iki şekilde açıklanabilir: ya iyi bir işçilik uygulanmış, ancak kalkerin radiolarite oranla daha çabuk bozulan bir kayaç olması nedeniyle zaman içinde parça fazlaca bozulmaya uğramıştır; ya da gerçekten daha özensiz bir işçilikle şekillendirilmiştir. Bu konuda, eserin buluntu yeri ikinci olasılığı destekler görünmektedir.
BAZALT KAP
Sarıkaya Sarayı’nın 17 numaralı odasında obsidiyen ve radiolarit eserlerle birlikte bulunmuş olan bazalt tabağın ancak yarısı korunmuştur (Ac. j/98, NM. 2-228-81: y. 4.2, gen. 15.5, dip ç. 7.5 cm. Res. 29 a-b; Çiz. 28). Basit ağız kenarlı, alçak halka diplidir. Yüzeyi geçirdiği yangından ötürü bozulmuştur.
Bu gözlemler ışığında Acemhöyük taş kaplarına genel görünüm içinde bakıldığında, büyük grubunun yapımında kullanılan kaya kristali ve obsidiyen ile artıklarının (Res. 30-33) Sarıkaya Sarayı’nın batı kanadında ele geçtiği görülür. Obsidiyen, orta Anadolu’da Çiftlik ve Acıgöl (siyah renkte); doğu Anadolu’da Nemrut (yeşil renkte), Süphan (gri renkte) ve Ağrı Dağı (siyah renkte) çevresinde bulunmaktadır. Yapılan kaynak analizleri, Çiftlik ve Acıgöl obsidiyenlerinin kuzeyde İkiztepe’den, güneyde Beidha’ya kadar gittiğini göstermiştir[28]. Acemhöyük’de ele geçen obsidiyenlerin tümünün siyah renkli olması ve höyüğün bu kaynaklardan Acıgöl’e 67, Çiftlik’e 78 km. uzaklıkta bulunması nedeniyle burada kullanılan obsidiyenler adı geçen alanlardaki yataklardan getirilmiş olmalıdır[29].
Assur Ticaret Kolonileri Çağında, diğer malzemeler yanında, obsidiyen ticaretinin de yapıldığını gösteren deliller mevcuttur. Kaniş’de büyük bir yangınla terk edilmiş, Ib katı ile çağdaş bir yapının küçük odasında depo edilmiş 2 tondan fazla obsidiyen kütle, bu yarı kıymetli taşın ticaret için ya da işlenmek üzere toplandığını gösterir[30]. Woolley, Alalah VII. katta, bir bölümü açığa çıkarılmış atölyelerde ele geçmiş olan obsidiyen bloklarının siyah ve çok koyu şişe yeşili renklerde olmak üzere iki cins olduğunu belirtmektedir[31]. Yine Woolley’e göre, Alalah obsidiyenleri: 1. şekilsiz topaklar, 2. bazılarının kalınlığı 20-27 cm. i bulan 30 x 30 cm. ölçülerinde düzgün kesilmiş dikdörtgen prizma biçimli bloklar halindedir. 1. grupta sözü edilenler Kaniş örnekleri gibi olmalıdır.
Kaniş ve Alalah atölyelerinde olduğu gibi, Sarıkaya Sarayı’nda bulunmuş olan vazo parçaları ve artıkları Anadolu’da da Girit’deki gibi, saray atölyelerinin[32] varlığını kanıtlamaktadır. Bu atölyelerde çalışan ustaların Koloni Çağı seramiğinin form zenginliğini taş vazolara da yansıttıkları görülmektedir. Acemhöyük’de taş vazoların yanı sıra hammadde, artık ve işlenmiş olarak bulunan fildişi parçalar da mevcuttur. Bunlar saraya bağlı olarak faaliyet gösteren başka atölyelerin (sanat kollarının) de varlığına işaret etmektedir.
Taş vazo yapım tekniklerine gelince; birçok alanda olduğu gibi taş vazo yapımcılığında da eski önasya ve Ege uygarlıklarına Mısır önderlik etmiştir. Ancak, binlerce taş vazonun bulunduğu Mısır’da bile yapım aşamaları tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte, bu konuda, Mısır kabartmalarındaki tasvirler kısmen yardımcı olabilmektedir[33]. Girit’de, temelde Mısır yöntemleri kullanılmakla birlikte bazı farklı uygulamaların olduğu anlaşılmaktadır[34]. Alalah atölyesinde ise, yarım kalan ya da yapım sırasında kırılan kaplardan, bu atölyede uygulanan teknik de kısmen anlaşılabilmededir[35].
Acemhöyük taş vazo yapımcılarının da benzer yöntemler kullanmış olmaları gerekir, öncelikle taşa, yapılacak kabın formu kabaca verilmekte, daha sonra, içi boş bir boru[36]/matkap dibe yakın kısma kadar döndürülerek içten öz çıkarılmaktadır. Acemhöyük’ün vazo gibi kapalı ağızlı kaplarının içinde, bu işlemle özün koparılması sırasında oluşan bir çıkıntı gözlenmektedir. Üzerinde çok ince yatay çizgiler bulunan Kaniş obsidiyen çubuğu[37] da Kaniş’de böyle bir işlemle çıkarılan artık olmalıdır. Acemhöyük kapları içindeki çıkıntıların şekli ve Kaniş artıklan Girit’li örneklerin tam paralelidir.
Acemhöyük kaplarının buluntu yerleri göz önüne alınırsa, büyük grubunun sarayın gözde eşyaları olduğu anlaşılır. Kapların günlük kullanımdan çok dini işlevli olmaları gerekir. Çoğu kap formu da bu kanıyı desteklemektedir. Acemhöyük taş kapları, yazılı belgelerle İ.Ö. 18. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen (Samsiadad ve lahdunlim zamanı)[38] sarayla birlikte, son kullanıldıktan çağda yanmışlardır. Sarıkaya Sarayı dışında bulunan taş kaplar ise Saray’la çağdaş olan ve Acemhöyük’ün en parlak devrinin temsil edildiği III. katta bulunmuşlardır. Uzun süre kullanılma özelliğine sahip bu kapları yapan Anadolulu taş vazo ustaları, diğer dallarda olduğu gibi, bu sanatta da büyük başarı sağlamışlar, yerli malzemeleri yerel formların üretiminde kullanmışlardır.